Pazar 16 Şubat 2025 - 11:48
Mehdeviyet Bilgisi | Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhuru ile Adaletin Gerçekleşmesi Mümkün mü?

Havza / Tarihî deneyimler, özellikle Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) risaleti, en karanlık dönemlerde bile değişimin mümkün olduğunu göstermektedir. Tıpkı bir hastalığın şiddetlendikçe daha mahir bir hekime ihtiyaç duyması gibi, dünyada zulmün artması da insanlığı kurtarıcıyı aramaya ve mutlak adalete yöneltmektedir.

Havza Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, Hazreti Velî Asr’ın (a.f.) doğum yıl dönümü münasebetiyle, Mehdeviyet alanında uzman olan Hüccetü’l-İslam ve’l-Müslimîn Muhammed Rıza Fuadiyan, Havza medya ekibiyle yaptığı özel röportajda Mehdeviyetle ilgili şüpheleri açıklığa kavuşturdu. Bu röportajın çeşitli bölümleri, siz değerli okuyuculara sunulacaktır.

Soru:

Günümüz dünyası zulüm ve adaletsizlikle doluyken, küresel ve kapsamlı bir adaletin tesis edileceğine dair umut beslemek mümkün müdür?

Cevap:

Mehdeviyetle ilgili rivayetlerde en çok vurgulanan konulardan biri adalettir. Çeşitli hadislerde şu ifade geçmektedir: “Yeryüzünü, zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”

Bu bağlamda akla şu soru gelmektedir: Zulümle dolu bir dünyada mutlak adalet nasıl sağlanabilir?

*Peygamber’in (s.a.a) Risaletinin Başlangıcında Arap Yarımadası’nın Ekonomik ve Sosyal Durumu

Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için tarihten bir örneğe bakabiliriz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) risaletle görevlendirildiğinde, Arap Yarımadası nasıl bir durumda bulunuyordu?

Tarihî kaynaklar gösteriyor ki, insanlar en kötü koşullar altında yaşıyordu. İnanç açısından öyle bir noktaya gelmişlerdi ki, hurmadan putlar yapıp onlara tapıyorlardı. Toplumsal açıdan ise kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek gibi korkunç gelenekler yaygındı.

Bu karanlık ortamda, Peygamber’in (s.a.a) risaleti bir mum ışığı gibi başladı ve zamanla büyüyerek dünyayı aydınlatan bir güneşe dönüştü. Bu tarihî tecrübe bize şu gerçeği öğretmektedir: “Karanlık gecenin sonu aydınlıktır.”

Önemli olan nokta şudur: Zulüm arttıkça, insanlık bir çıkış yolu aramaya başlar. Bunu tıpkı tıbbi bir durumla açıklayabiliriz. Basit bir baş ağrısı, sıradan bir ağrı kesiciyle geçebilir. Ancak eğer bir kişi beyin tümörü gibi ciddi bir hastalığa yakalanmışsa, kesin bir teşhis ve uzman bir doktora ihtiyaç duyar.

Aynı şekilde, zulmün yaygınlaşması insanlığı mutlak adalet arayışına sürükler. Bu, toplumların daha büyük bir kurtarıcıyı beklemesine sebep olur ve Mehdeviyet inancının temel dayanaklarından biridir.

İnsanlar, yalnızca belirli bir kavim veya topluluk için değil, tüm mazlumlar ve mağdurlar için mücadele edecek bir lider arayışındadır. İmam Mehdi’nin (a.f.) en önemli özelliklerinden biri de budur: Onun adaleti, yalnızca belli bir millete veya sınıfa değil, tüm insanlığa yöneliktir.

Küresel adaletin mümkün olup olmadığı konusuna gelince, bu sadece dinî bir mesele değil, aynı zamanda uluslararası toplumun da kabul ettiği bir gerekliliktir. Bugün birçok uluslararası kuruluş, küresel çapta adaletin sağlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Evrensel yasalar oluşturmaya ve adaleti herkes için erişilebilir kılmaya yönelik çabalar, bu konuda insanlığın ortak bir arayış içinde olduğunu göstermektedir. Günümüzde küresel adalet, doğal kaynakların ve servetin adil dağılımı gibi konular, uluslararası düzeyde tartışılan en önemli meselelerden biri haline gelmiştir.

İnsanlık Yeni Bir Medeniyeti Başlatmalı

İntizar dergisinin 13. ve 14. sayıları, küresel adalet konusuna özel bir önem vermiş ve bu meseleyi ayetler, hadisler, kelamcıların, filozofların ve sosyologların bakış açılarından ele almıştır. Bu çok yönlü yaklaşım, küresel adaletin sadece dinî bir kavram değil, aynı zamanda tüm bilimlerin ortak bir ihtiyacı olduğunu ortaya koymaktadır.

Merhum Ayetullah İmamî Kaşânî, iki ciltlik Hattatu’l-Eman kitabının daha giriş kısmında küresel adaletin insanlığın en büyük kayıp değeri ve aynı zamanda fıtrî bir gereklilik olduğunu vurgulamıştır. Bu da gösteriyor ki, adalet sadece bir ütopya değil, insanlığın tarih boyunca özlem duyduğu temel bir hakikattir.

Dünyanın herhangi bir yerinde, hiçbir akıllı insan zulme rıza gösteremez. Aklî ve etik ilkeler gereği, zulüm her yerde kötü kabul edilir ve adalet ise her zaman takdir edilen bir erdemdir.

Peki eğer tüm insanlar bu gerçeği kabul ediyorsa, neden hala zulüm devam etmektedir?

Cevap şudur: İnsanlar fıtratları gereği küresel adaletin peşindedirler ve bu doğal eğilim, Hz. Mehdi’nin (a.f.) büyük vilayet güneşinin doğuşuna zemin hazırlayacaktır.

İnkılap Rehberi’nin ifadesiyle, insanlık yeni bir medeniyet kurma sorumluluğunu taşıyor. Bu medeniyetin temelinde adalet ve insan hakları yer alacaktır.

Umuyoruz ki, Allah hepimize, İmam Mehdi’nin (a.f.) zuhuruna hazırlık yapma ve bu büyük değişimin bir parçası olma hakkını nasip eder.

Ekler

yorumunuz

You are replying to: .
captcha